“BİZ DE VARIZ, FARKINDAYIZ”
AB- Sivil Düşün Programı kapsamında destek almaya hak kazanan Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği’nin “Biz de varız, farkındayız” başlıklı projesi doğrultusunda 16 Kasım 2019 Cumartesi günü Hampton by Hilton Bolu’da düzenlenen “Tanıtım Semineri” Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayıp, panel ile devam etti. Öğle yemek arası ardından tekrar sunumla başlayarak, soru cevap ve öneriler ardından kapanışı yapıldı.
AİBÜ Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç Dr. Hülya Ensari paneli başlattığı açılış konuşmasında; “Derneğimizin kuruluş amaçlarından bir tanesi ve en önemlisi ‘Ruh Sağlığı’nda’ bir farkındalık yaratmak, toplumda ‘Ruh Sağlığı’ bilinci oluşturmak. Biliyorsunuz ruhsal hastalıklar, bir toplumda çok sık görülen hastalıklar arasında neredeyse %25 oranında. Neredeyse 4 kişiden biri yaşam boyu, ruhsal bir hastalık yaşayabiliyor. Ancak bunlardan sadece 3/1’i tedavi görebiliyor.”diye belirterek devam etti.
Aynı zamanda ruhsal engellilikle sonuçlanan çok ciddi ruhsal hastalıklar olduğunu vurgulayan Doç Dr. Hülya Ensari konuşmasını; “ Örneğin Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu çalışmada yeti yitimi ile giden, en sık karşılaşılan yani sosyal, işlevsel kayba neden olan, engelliliğe giden, olumsuz sonuçları olan 10 sık hastalığın 5’ini ruhsal hastalıklar oluşturuyor. Dolayısıyla toplumda ruh sağlığı farkındalığı, bilinci oluşturmanın yanı sıra, bu tedavi oranlarının düşük olmasın en büyük etkeni de toplumda ruhsal hastalıklara ve hastalara karşı bir damgalamanın söz konusu olması. Bu damgalamayla mücadelede, bizim derneğimizin en büyük hedefleri amaçları içerisinde yer alıyor.”diyerek sürdürdü.
Doç Dr. Hülya Ensari; “Türkiye’de ilkini açmış olduğumuz Bolu Toplum Ruh Sağlığı Merkezi, 2008 yılında hizmete giren ve şuan Türkiye’nin 185 yerinde benzer merkezlerin kurulduğu, özellikle ağır ruhsal hastalığı olan bireylerin düzenli takip, tedavi, rehabilitasyonları ile beraber yerinde ev ziyaretleri ve süreçlerinin takip edildiği, topluma kazandırılmaya çalışıldığı yer. Ruhsal engelli olan bireylerin sosyal, barınma, iş, tedavi, her anlamdaki ihtiyaçlarını gidermeye yönelik kurumlar arası iş birliği kurmak ve gönüllüleri aramızda görmek amacıyla bir gönüllüler ağı kurmak amacıyla oluşturmuş bir yapı. 2015 yılında kuruldu. Bu etkinliklerle inşallah kendimizi daha çok tanıtma ve aramızda da daha çok gönüllüler görmeyi arzu ediyoruz.”diye ifade etti.
Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği’nin “Biz de varız, farkındayız” başlıklı seminerine katılan Bolu Belediye Başkan Yardımcısı Rasim Özdemir, toplumda yaşanan ruh sağlığı ile ilgili olumsuz olaylara değindiği konuşmasında; derneklerin bu tür olaylara eğilmesi gerektiğini vurgulayarak, dernekleri, toplumu uyarması, devleti uyarması, insanları uyarması gerektiğini dile getirerek devam etti. Konuşmasının sonunda, bu tip seminerlerin daha sık yapılması gerekliliğinin önemini de belirti.
Toplum Ruh Sağlığı merkezi’nden (TRSM) hizmet alan, aynı zamanda TRSM Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi olan Murat Efe sunum yaptı. Murat Efe, TRSM’nin kendisine özgüven verdiğini, iş imkanına sağladığını belirttiği konuşmasında, resim, tiyatro, spor gibi bir çok alanda yeteneklerinin geliştirilmesine çok büyük katkıları olduğunu, tüm bunları TRSM sayesinde başardığını vurguladı.
Ardından TRSM hizmet alan üyenin ablası, TRSM Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gönül Acar, ruhsal rahatsızlıkları olanların yaşantılarının tamamen değiştiğini, kimseyle iletişim kuramadıklarını, kendileriyle ve düşünceleriyle baş başa kaldığını, toplumdan soyutlandığını, kendilerini ifade edemediklerini vurguladığı konuşmasında, TRSM’nin kardeşine kattıklarını detayıyla anlattı. Gönül Acar konuşmasının devamında;“Toplumda ve çevremizde Ruh sağlığına gereken önemin verilmediğini, toplumda ruh sağlığı konusunda yeteri kadar bilinçli olmadığımızı görmekteyiz. Bizler de Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği olarak, ruh sağlığının önemi konusunda toplumu bilinçlendirmek adına faaliyetler göstermekteyiz. Derneğimizin amacı doğrultusunda hayata geçirmeyi düşündüğümüz birçok projelerimiz var. Biz inanıyoruz ki sizlerinde katkılarıyla kısa sürede amaçlarımıza ve hedeflerimize ulaşabiliriz. Etrafımızdaki daha çok kişiye fayda sağlayıp, ne yapabiliriz konusunda fikirler üretebiliriz.”diye belirterek, farkındalığın bu şekilde artırmasına kişilerin katkıda bulunabileceklerinin altını çizdi.
Türkiye’deki Toplum Ruh Sağlığı modelinin tarihsel sürecini slayt gösterisi eşliğinde katılımcılara aktaran AİBÜ Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç Dr. Hülya Ensari, aynı zamanda derneğin amaç ve hedefleri arasında, Toplum Ruh Sağlığı Merkezi Hizmetlerine destek vermek olduğunu ve dernek olarak neler yaptıkları, işleyişlerinin nasıl olduğu konularına da değindi.
Tarihsel süreci anlatarak konuşmasına başlayan Doç Dr. Hülya Ensari; “Ortaçağ Avrupa’sında ruh hastaları, içlerine şeytan girmiş diye adalara sürülmüş ya da büyük akıl hastanelerine kapatılıp, zincire vurularak toplumdan izole edilmişler. Zaten ruh sağlığındaki damgalama da oralardan geliyor günümüze. Avrupa’nın tam tersi olarak, dünyada ilk uygulanan tedavilerden bir tanesini kendi tarihimizde, kültürümüzde o dönemlerde bile uyguladığımızı vurgulayan Doç Dr. Hülya Ensari; “Oysa İslam Tarihinde ve Osmanlı Dönemindeki kendi tarihsel sürecimize baktığımızda örneğin; şuan Edirne’deki Sultan II. Bayezid Külliyesi 1484 yılında hizmete açılmış. Bu noktada Külliyede, darüşşifa (hastane), tıp medresesi, Tabhane (Misafirhane), camii, imaret (aşevi, depo) ve köprüden oluşan külliye mantığıyla hizmet sunulmuş. Şuan sağlık müzesi olarak da kullanılan Edirne’deki Sultan II. Bayezid Külliyesi, önceleri her türlü hastanın tedavi edildiği şifahane olarak kullanılmış. Sonradan sadece akıl ve ruh hastalarının tedavi edildiği merkezde hekimlik yanında, su sesi, müzik ve güzel kokularda tedavide kullanılmış.”diye belirtti.
Evliya Çelebi’nin 1962 yılında ziyaret ettiği külliyeden bahsedişini anlatan Doç Dr. Hülya Ensari; “Orada bir darüşşifa vardır ki dil ile tarif ve kalem ile yazılmaz. Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin fakir, ihtiyar genç doludur.’diye söz etmiştir. Yine Evliya çelebi kendi seyahatnamesinde, şifahanede çiçek yetiştirilerek güzelliği ve kokusu ile akıl hastalarının tedavisinde kullanıldığından söz eder. Şimdi ki terapi alanları da daha o zamanlarda kullanılmaya başlanmış. Evliya Çelebi müzikle tedavide de neva, rast, dügâh, segâh, suzinak, buselik makamlarının ruhsal hastalara şifa verdiğine değinmiştir.”dedi.
Osmanlı Dönemi ruh sağlığı hizmetlerine değinen Doç Dr. Hülya Ensari; “Sağlık hizmetlerinin tamamını vakıflar yürütür. Pek çok hastanenin tabhanesi olur. Taburcu edilen zayıf hastalar bir müddet burada misafir edilip, sonra evlerine gönderilirdi. O yıllarda yapılan bu uygulama şimdilerde yok ve bu ciddi sorunlardan bir tanesi. O dönemde gezici sağlık ekipleri var. Hastaneye gidemeyen hastalara ücretsiz doktor gönderilirdi. Biz şimdi 2008’li yıllardan sonra tekrar bu uygulamaya başladık. Avrupa’da İslami tarzda akıl hastalarına karşı ilgi bizden 200-300 yıl sonra yani 18.yy. sonlarına doğru Fransız Doktor Pinel tarafından yapılan mücadeleler sonucunda, zincirlere bağlı akıl hastaları hapishanelerden azad edilip, doktorların yanında tedavi edilmeye başlanmış.”diye anlattı.
Doç Dr. Hülya Ensari; “Avrupa’da 1960-70’li yıllarda mavi atla sembolize olan akıl hastanelerinden, ruh sağlığı alanında özgürleşme hareketiyle beraber ‘İtalya Trieste Toplum Ruh Sağlığı Modeli’ne’ geçiş başlıyor. Bireylerin toplumla bütünleşerek tedavilerinin ve tüm sosyal hizmetlerinin toplumun içinde yer aldığı ‘Toplum Temelli Ruh Sağlığı Hizmet Modeli’ne’ geçiliyor. Mavi at sembolü de kilitli olan akıl hastanesine temiz ve kirli çamaşırları getirip götüren, sadece bir at arabası girip çıktığı için hastalar bu özgürleşme sürecini yaptıkları bir atı maviye boyayarak sembolleştiriyorlar.”diye anlattı.
Trieste Toplum Ruh Sağlığı Modeli’nden bahseden Doç Dr. Hülya Ensari; “240.000 nüfuslu ilde 4 TRSM, her TRSM içinde 6-8 yatak ve açık kapılar olup, genel hastane içinde acil vakalar için ortalama kalış süresi 1 haftayı içeren, 6 yatak mevcut. Multidisipliner TRSM ekipleri, rehabilitasyon ünitesi, gezici ekip ev ziyaretleri, korumalı evler, gurup apartmanları, sosyal kooperatifler yine bu modelin içinde yer alıyor. Aynı zamanda ruhsal engeli kişiler buralarda görev alıyor, üretken ve turizme de katkı sunabiliyorlar. Neden Bolu’da Türkiye’nin Trieste’si olmasın diye düşünmüyor değiliz. Bu sistemde, ruhsal engellilerin istihdam sürecine katılımında, korumalı evlerin dışında sosyal kooperatifler çok aktif olarak yer alıyor. Burada üretilen rehabilitasyon ürünleri, marka değeri olarak internetten tüm dünyaya satışları sağlanarak, kişiler hem topluma kazandırılmış oluyorlar hem de üretken bir şekilde ülkenin gelirine katkıda bulunuyorlar. ” diye bahsetti.
Doç Dr. Hülya Ensari, Avrupa’daki müzeler gibi Türkiye’de de Bakırköy Mahsar Osman Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesi müzesinde Türkiye Toplum Psikiyatrisi tarihi geçmişi sergilendiğini belirtti. Türkiye’de akıl hastanesinden toplum temelli ruh sağlığı modeline geçiş sürecini anlatan Doç Dr. Hülya Ensari; “Süleymaniye Bimarhanesindeki akıl hastaları 1873 yılında Topbaşı Bimarhanesine taşınmış ve burası 1927 yılına kadar Osmanlı Devletinin resmi ve en büyük hastanesi olarak hizmet vermiş. 1924 yılında Başhekim Prof. Dr. Mazhar Osman’ın teklifi ve bakanlar kurulu kararıyla Bakırköy Reşadiye Kışlasına taşınmasına karar verilmiş. 1926 yılında Elazığ ve Manisa hastaneleri 50’şer yataklı olarak açılmıştır.”diye belirtti.
2006 yılında Bolu Ruh ve Akıl Hastalıkları Hastanesi 100 yataklı olarak açıldığını ve şuanda da Eğitim ve Araştırma hastanesi olarak bölgeye hizmet verdiklerini belirten AİBÜ Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç Dr. Hülya Ensari; “Türkiye’de Rehabilitasyon çalışmaları, 1960 yılında Başhekim Dr. Faruk Bayülgem ile büyük aşama sağladı.. Bakırköy’de üzüm bağları, meyve bahçeleri, buğday ekimi hasadına burada tedavi gören hastalar katılmış ve rehabilite olmuşlar. Hayvan, çiçek yetiştiriciliği gibi alanlarda çalışmışlar. Hastalar bazı alanlarda ise ücret karşılığı çalışmış.”diye belirtti.
Neden biz bunları Bolu’da yapmayalım diye vurgulayan Doç Dr. Hülya Ensari; “Şimdi bizim yapmak istediğimiz bunların toplum içerisinde sivil toplum, vakıf ve projeler eşliğinde, belki korumalı işyerlerinde, yine bizde tedavi gören ama artık çalışabilecek durumda olan ruhsal engelli bireyleri tarım alanlarında, seralarda, hayvan bakıcılığında çok aktif olarak çalışabileceklerini tarihsel süreçte gösteriyor.. Müzedeki görüntülerde bireyler atölyelerde çalışmış, şimdi bizde TRSM atölyelerinde çok güzel şeyler üretebiliyoruz.”dedi.
“Türkiye’de 60’lı-70’li yıllarda yarıyol evi, korumalı işyeri, ruh sağlığı dispanserleri açılmışken daha sonraları bunların çoğu kapatılıp duraklama dönemi yaşanmış.”diyerek anlatımını sürdüren Doç. Dr. Hülya Ensari; “Biz artık Bolu’da da ruhsal engellilerin kalabildiği ev modeline geçmeyi ve bunun Türkiye’de örnek olmasını arzu ediyoruz. Dünyada gördüğümüz örnekleri neden Bolu’da uygulamıyoruz diye başladık ve Türkiye’de ilk Toplum Ruh Sağlığı Merkezi 2008 yılında Bolu Semerkant Mahallesindeki eski sağlık ocağının giriş katında açıldı. Verileri bakanlığa aktarmaya başladık. Buradaki hizmetin aktif hale gelmesi ve toplumda kabul görmesi sonrası, Gölyüzü Mahallesindeki boşalan MİT binası, valilik tarafından bize tahsis edildi. Ardından Bağışçılar Vakfı’nın desteği ile restore edildi ve 2010 yılında yeni binamıza taşınmış, Belediyenin desteğiyle de etrafını çok güzel bir şekilde donatmış olduk.”diye belirterek devam etti.
Bu çalışmalar, veriler neticesinde Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı 2011’e katkıda bulunmuş olduklarını vurgulayan Doç. Dr. Hülya Ensari; “Ardından çıkarılan yönergeyle Türkiye genelinde 236 yerde TRSM açılmasına karar verilmiş oldu. Şuan itibariyle de Türkiye genelinde 185 TRSM açılmış durumda ama Bolu burada ilk örneği yaşanan ve 10 yıllık bir ivmeye sahip ilk örnek merkez durumunda.”
Toplum Ruh Sağlığının neden önemli olduğunu anlatan Doç. Dr. Hülya Ensari; “Eskiden akıl hastaneleri ve ilden ile sevk edilen hastalar vardı. Buraya gelip yatarak tedavi gördükten, tekrar evine döndükten ve ilacını da bıraktıktan sonra bir daha hastalanan ve tekrar kısır döngü süreci içerisinde hastaneye yatışı yapılan bir süreç söz konusuydu. Bir psikiyatrist olarak biz bu hastalara ne yapıyoruz diye kendime soruyordum. Kendimizi kandırmaktan öteye bir şey yok diye düşünmüştüm. Çünkü kendi asıl yaşadığı yerde soruna çözüm bulmadığınız, kendi ihtiyaçlarını gidermediğimiz sürece, o verdiğimiz ilacı kullanmadığı sürece, bu hasta tekrar daha kötü halde karşımıza geliyor ve tedavi edilebilir bir hastalıktan, engelliye kadar gidebilen bir sürece dönüşüyordu. Arka planı halletmeden bir şey yapmak çözüm değil.”diye vurguladı.
Doç. Dr. Hülya Ensari; “TRSM olarak yaptığımız gezici ekiplerle kişiyi evinde görüyoruz, ev ortamını görüyor, evdeki ihtiyaçlarını tespit ediyoruz. Tüm sorunları çözdükten sonra asıl hizmeti götürmüş oluyoruz. Buradaki asıl hedef bireyin kendi kendine yetecek hale gelmesi. Bizim TRSM’deki amacımız Bolu merkez ve ilçeler dahil olmak üzere burada yaşayan ağır ruhsal hastalığı olan bireyi tespit etmek, takip etmek, tedavi etmek, rehabilite edip toplumla bütünleştirmeyi hedefliyoruz.”diye ifade etti.
Hastane olarak bölgeye hizmet verdiklerini ama TRSM olarak sadece Bolu’yu hedeflediklerini belirten Doç. Dr. Hülya Ensari; “Bu modelde de amaç da zaten her il kendi vatandaşına bu ruh sağlığı hizmetlerini verirse ve topluma kazandırırsa zaten ilden ile sevk etmeye gerek kalmayacak. Ulaşım desteğimizi belediye desteği ile servis aracıyla yapıyoruz. Geniş bir multidisipliner ekibimizle bu hizmetleri veriyoruz. En önemlisi de gönüllüler ekibi. Kamu hizmeti bir yere kadar ulaşabiliyor ama gönüllülerle oluşan bu ağı genişletmek ve herkese erişebilmek, sağlığın sınırlı kaldığı noktada barınma, iş gibi sosyal anlamdaki destekleri sağlayabilmek için mutlaka gönüllüleri sistemin içerisine dâhil etmek gerekiyor.”dedi.
TRSM fonksiyonlarıyla ilgili de bilgi paylaşan Doç Dr. Hülya Ensari; “Tanı tedavi, bireysel grup terapisi, bakım planı, ev ziyaretleri, psiko eğitim, aile eğitimi, ruhsal toplumsal beceri eğitimi, iş uğraşı terapisi, kurumlar arası işbirliği ile bireylerin ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz. Bolu’da kayıt altına almış olduğumuz 1230 TRSM üyemiz var. Bolu ve ilçeleri de dahil olarak 4 gezici ekip bölgelerine ayırdık. Toplam gerçekleştirdiğimiz ev ziyareti sayısı 17.503, haftada 2 gün sahayı dolaşıyorlar. Her gün iki araç sahaya çıkıyor, bu da Türkiye’de ilk uygulama.”dedi.
AB- Sivil Düşün Programı kapsamında destek almaya hak kazanan Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği’nin “Biz de varız, farkındayız” başlıklı projesi doğrultusunda ‘Ruh Sağlığı’nda’ bir farkındalık yaratmak, toplumda ‘Ruh Sağlığı’ bilinci oluşturmak için düzenlenen “Tanıtım Semineri’nde” saha çalışmalarıyla da ilgili bilgi sunan Doç Dr. Hülya Ensari bu çalışmaların önemini aktardı..
AİBÜ Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi, Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç Dr. Hülya Ensari; “Ziyaretlerimizde çok kötü manzaralarla karşılaştığımız oldu. Kurumlarla işbirliği çerçevesinde o kişileri topluma kazandırmaya çalışıyoruz ve tüm Türkiye’ye de bu anlamda örnek oluyoruz. Bize kayıtlı bireylerin resmi bir işte çalıştığına bakarak değil, tarlada, bahçe gibi yerlerde aktif olarak çalışıyordur, ailesine katkıda bulunuyordur ama ailelerine sorsak çalışmıyor diye nitelendirecektir. Oysa sahaya gittiğimizde kişinin işlevsel olduğunu görüyoruz. Bu anlamda da biz tüm bireyleri topluma kazandırırken illa bir fabrikada işe sokmak değil amacımız, yeri geldiğinde sahada, uygun şartlarda çalışmasına önayak olmak.”olduğunu vurguladı.
Resim atölyesi, tiyatro, trikotaj atölyesi gibi diğer sosyal çalışmalardan da bahseden Doç Dr. Hülya Ensari; “Atölyelerimizde üretilen ürünlerin gelirinin onlara dağıtılması sağlıyoruz. Kurumun işyeri olursa, biz bunları daha profesyonel bir şekilde kayıt altına alarak, resmi olarak da satışını sağlayarak hem kişilere istihdam oluşturabileceğiz hem de ülke gelirine katkı sağlayacağız. Gerçekleştirdiğimiz birçok projede gayet güzel çalıştıklarını, yapabildiklerini gördük. Ama ne yazık ki işe yerleştirme noktasında çok ciddi önyargı ve damgalamayla karşılaşıyoruz. Birçok işveren kendi engelli kontenjanını, ruhsal engellilere vermek istemiyor. Çünkü çok ciddi önyargı var ve biz bunları kırmak istiyoruz. Amacımız 2015 yılında kurduğumuz TRSGD Derneği aracılığıyla o toplumun diğer kesiminde yer alan gönüllülerle işbirliği yaparak, bireylerin ihtiyaçlarını gidermek.”diye ifade etti.
Rehabilitasyonun, herhangi bir sebeple bir fonksiyon ve yetenek kaybının ardından, mümkün olan en yüksek iyileşme seviyesini sağlayan süreç olduğunu açıklayarak konuşmasına başlayan gönüllü üye Psikolog Zeynep Özgümüş Kutlar; “Psikiyatrik rehabilitasyon sürecinde hastanın öz-güven duygusunu pekiştirmek amacıyla, güçlü yanlarının ön plana çıkarılarak geliştirilmesi, aynı zamanda hastalığının semptomlarının ve tetikleyicilerinin bilincine vararak, kişinin iç görü kazanması ve günlük yaşamında karşılaştığı zorluklarla, bağımsız olarak mücadele edebilmeyi, öğrenmesinin hedeflendiği bilgilerini sundu. Resim, müzik, el sanatları, trikotaj, spor, tiyatro- drama gibi “Grup Çalışmaları” sera- bahçe, yemek atölyesi, dikiş atölyesi gibi atölye çalışmaları yanı sıra, “Gerçek Hayat Uygulamaları” kapsamında, şehir içi otobüs kullanımı, cafe- restoran ziyareti, alışveriş yapma çalışmalarından bahsetti.
Öğleden sonraki programda TRSM ile tanıştıktan sonra hayatlarının değiştiğini anlatan üyelerden Erman Toskar, sosyalleştiğinden, hayatının kolaylaştığından, EKPSS yi kazanıp memur olarak atanmasından bahsederken ona bunu sağlayan TRSM ekibine teşekkür etti. TRSM’den hizmet alan Nurşen’in annesi Gülşen Eğilmez, kızı üniversite sınavına girene kadar hayatlarında her şeyin normal olduğunu, sınavı kazanamayınca sıkıntılı süreç yaşadıklarını ve TRSM’den çok büyük destek gördüklerini anlattığı konuşmasının sonunda, “Bizler bu hayattan gidince, bu çocuklara ne olacak? Ne tür çözümler üretilebilir?” sorusunu yöneltti.
Gönüllü üye Psikiyatri Hemşiresi Türkan Varlık TRSM gezici ekip hemşirelik uygulamaları ev ziyaretleri hakkında bilgi aktardığı sunumunda; tedavi takibi, psiko eğitim, aile eğitimi, krize müdahale, akut durumda sevk süreci, üyenin ihtiyacına göre sosyal çevresi ile görüşme (Kaymakam, belediye, muhtar, komşu), çalışan üyelere iş yeri ziyareti yaptıklarını anlattı. Hemşiresi Türkan Varlık, hizmet alanların ve ailelerin bilgilendirildiği, durumunda kötüleşme olan hastanın kliniğe nakline destek verildiği, veri formlarını doldurarak skalaları izledikleri, istatistik ve verileri toplayıp değerlendirdiklerini belirtti. Kamuoyunda farkındalık artırma ve damgalama ile mücadele faaliyetleri yürüttükleri, hizmet alanların genel sağlık durumlarını izledikleri, yazılı kayıtları tuttukları, gerektiğinde hizmet alanların, genel sağlık tedavilerini uyguladıklarından bahsetti.
Sağlık Bak. Hiz. Müd. Gönüllü Üye Sevinç Çapa, yurtdışı örneklerini anlattığı sunumunda korumalı işyeri, sosyal kooperatif ve derneklere de değindi. Sevinç Çapa; “Sosyal kooperatifi kurmak için üyelerinin %30’nun engelli olması gerekiyor. Bu sistemde en önemli dinamik; bir tarafta ‘İş’, bir tarafta ‘Sosyalleşme’nin’ olması. Sosyal Kooperatif örneklerinde: Yapılacak her faaliyet için proje oluşturup kaynak yaratabiliyorlar Trieste’de 10 tane ‘Korumalı İşyeri’ örneği var. Belediyeler, üye aileleri, gönüllüler destek veriyor. Üyeler toplumla iç içe yaşıyorlar. Üretimde bulunup satış yapıyorlar ve kira bedeli ödemiyorlar. Ürünler tasarımcı tarafından çalışılıyor ve mümkün olduğunca yüksek kalitede ürün oluşturarak marketlerde pazarlıyorlar. Ürünleri pazarlarken kendilerini acındırmak yerine, ihtiyaca yönelik satın almaya yönlendiriyorlar.”
İtalya Latisana Belediyesi tarafından tahsis edilen bu yerlerde ruhsal engellilerin yanında fiziksel engelli grupların da çalıştığından bahseden Sevinç Çapa; “Daha çok ziraatla uğraşıyorlar. Meyve yetiştiriciliği üzerine çalışıyorlar. İtalya’nın kuzeyinde bir bölge olmasından dolayı, burada yetiştirilmesi zor olan ürünleri yetiştirmeyi deniyorlar. Viyana’da ruhsal engelli bireylere yönelik 20 korumalı işyeri var ve kar amacı gütmeyen, siyasi ilişkisi olmayan kuruluş. Amaçları; yaşam kalitesini iyileştirmek, maksimum özerklik ve bağımsızlık gelişimi, günlük yaşamda edinilen bilişsel, motor, sosyal ve duygusal becerileri geliştirmeye yönelik uygulamalar, sosyal terapi hizmeti sunmak. Hastalar evlerinden kendileri ya da servisle geliyor. Ağır ruhsal hastalığı olan bireyler bu kuruma devlet tarafından yönlendiriliyor. Kuruma başvuran kişi ile ilk önce bireysel terapi yapılıyor. Devletten kişi başına ücret alınıyor. Bu ücret engellilik derecesine göre değişmektedir. Bu kurumun denetimi belediye ve bakanlıklar (sosyal, aile) tarafından yapılıyor.”diye belirtti.
(Toplum Ruh Sağlığı Gönüllüleri Dayanışma Derneği)
Saygı ve sevgilerimle…
YAZAR : Fatma MARMARA
Fotoğraf Galerisi için Tıklayınız.
link 1: http://www.boluekspres.com/icerik/kose.php?i=10413
link 2: http://www.boluekspres.com/icerik/kose.php?i=10414